Alev'in tarif günlüğü

21 Haziran 2015 Pazar

Kahvaltım şekil önümden çekil

Kahvaltıyı oldum olası çok severim. Ama kahvaltı etmesini değil, mükellef bir kahvaltı sofrasında uzun uzun oturmayı severim. Gözüm doyunca midem de doyar benim. Daha çok sevdiğim bir şey varsa o da uyandığımda çayın demlenmiş, ekmeklerin kızarmış, yumurtaların pişmiş, peynir, zeytin ve reçellerin sıra sıra dizilmiş olduğunu görmektir. Benim gibi geceleri neşeli böcek, sabahları muşmula surat olan birini, kalktığında kahvaltıyı hazır bulmasından daha fazla mutlu edecek ne olabilir ki zaten? Amma velakin "hayaller Paris, hayatlar Eminönü"...

Yine de eğer benim gibi uyandığında açlık hissetmeyenlerdenseniz ve acele etmeden kahvaltıyı hazırlama imkanınız varsa çeşidi bol, zengin bir sofra kurduktan sonra ortaya çıkan iştah açıcı sonucu seyretmek de aynı derecede keyif verir insana. Bu sofrayı sevdiklerinizle bol kahkahalı bir sohbet eşliğinde paylaşmaksa keyfinizi katmerlendirir. Geçtiğimiz pazar günü işte böyle bir kahvaltı soframız vardı bizim. 

Ben planlı davetlerden önce mutlaka ne hazırlayacağımı / pişireceğimi uzun uzun düşünürüm. Kendimce en pratik, ama aynı zamanda lezzetli yemekleri (riske girmeyi hiç sevmem, becerebileceğimden emin olmadığım tarifler için misafirleri kobay olarak kullanmak istemem) kafamda belirler, alışveriş listemi yapar, hazırlık için geniş bir vakit ayırır, öyle ağırlarım misafirlerimi. Aksi takdirde fena halde elim ayağım birbirine dolanır benim, panik olurum, mutfağın altını üstüne getiririm. Her ne kadar yarım saatte üç çeşit yemek çıkaranlara fena halde özensem de insan kendini bilmeli, işgüzarlık yapmamalı. Özünde pratik bir insan değilim, kader utansın. Hal böyle olunca, misafir geldikten sonra mutfakta yapılacak hemen hiçbir iş bırakmamak üzerine yoğunlaşıyorum.

Aynı şekilde bu sefer de aynı taktiği uyguladım ve kahvaltıdan sonra kullanacağım kahve makinesinin kahvesine, suyuna kadar her şeyimi hazır ettim. Sıcak olarak servis ettiğim iki şeyden biri ekmek üstü kaşar - sucuk, diğeri ise haşlanmış yumurtaydı. Ekmekler fırında bekliyordu, kapı çalınınca fırını çalıştırdım. Yumurtalar ise toptan vaziyette yumurta makinesinde piştiler. Bu ikisi dışında her şey sofrada hazırdı: birkaç çeşit peynir, yeşil ve siyah zeytin, pastırma, kaymak, bal, reçel, fıstık ezmesi, minik domates, salatalık, biber, tereyağı, kuruyemişler, ufak bir meyve tabağı ve mısır unlu muffinler.

Günün konusu işte bu kahvaltılık mısır unlu muffinler... Kahvaltı sofranıza renk ve çeşitlilik gelsin istiyorsanız bu muffinler sizin için biçilmiş kaftan. Benim gibi "sabah sabah uğraşamam"cılardansanız geceden kuru malzemeleri bir kapta karıştırın; zeytin, kuru domates, ceviz ve taze otları doğrayın, ayrı bir kapta karıştırıp buzdolabında bekletin. Böylece sabah tek yapmanız gereken fırını açmak ve malzemeleri hiç uğraşmadan bir araya getirmek olacaktır.

Muffinler hakikaten nefis oldular. Üstelik tek başına öğün olabilecek kadar doyurucu, besleyici ve bol malzemeli. İsterseniz geceden pişirin, sabah evden çıkmadan veya ofise gidince filan lüpletin. Afiyet olsun.

12 Haziran 2015 Cuma

Bir oturuşta bir tepsi yemelik poğaça

"Beni bu güzel poğaçalar mahvetti" diye şiirler yazdıracak kadar lezzetli bir poğaça tarifim var bugün. İçi sizi, dışı beni mest eder sevgili okurlar. Ancak uyarı levhamı da asayım hemen: sakın evde tek başınıza olduğunuz bir günde bu tarifi denemeyin, aksi takdirde bir tepsiyi aynı gün içerisinde bitirerek karbonhidrat komasına girebilirsiniz. Ben ettim siz etmeyin...

Bu reçeteye, bizim oğlanın okul pikniği için nasıl bir poğaça yapsam diye kara kara düşünürken Arda Türkmen'in sitesinde, "Kepekli dereotlu poğaça" başlığı altında, rastladım. İç harcındaki malzemeler, damağımda lezzetli titreşimler oluşturunca hemen kolları sıvadım ve mutfağa girdim. Hamuru mayasız olduğundan kısa sürede hazırlanabilmesi büyük bir avantaj bir kere. Ayrıca dereotu, kurutulmuş domates ve ceviz gibi çoğu çocuğun sıcak bakmadığı malzemeleri bir araya getirmesi bir taşla iki kuş vurmak gibi olacaktı. 

Dereotu, bana mutfakta en çok mutluluk veren otların başında gelir. Doğranırken yaydığı o koku bile yeter insanın mutfağı sevmesine. İstisnasız her seferinde de parfüm koklar gibi derin derin içime çekerim kokusunu ("deli mi ne ayol?").  Ayrıca dereotunun karakteristik bir lezzeti vardır, bazı yemeklerin tadını çok yükseklere taşır -özellikle enginar ve kabağa çok yakıştığını düşünüyorum. Aynı şekilde dereotunun poğaçaya da bambaşka bir karakter kattığını ve onu sıradan bir tuzlu hamur işi olmaktan kurtardığını düşünüyorum.

Varın öyleyse bu kadar özendirmenin üzerine mutfağa girin ve patlatıverin şöyle sıcacık dereotlu poğaçaları. 

Not: Piknik için yaptıklarımdan sadece bir tanesinin tadına bakabildiğim ve çok beğendiğim halde daha fazla yiyemediğimden dolayı rüyalarıma giren bu hain poğaçaları, ikinci defa pişirdiğimde hemen hepsini kendi başıma bitirdim. Evet, utanıyorum.