Alev'in tarif günlüğü

28 Kasım 2010 Pazar

Sebze sevmeyene sebzeli tarifler

İddia ediyorum bugünkü yemeklerim sebze yemeyenlere bile şapka çıkartacak. "Damak çatlatan" derler ya, bunlar da o cinsten... Üstelik bunlardan bir tanesini (sebze çorbası) diyet yemekleri kitabından bulmuştum. Diğeri ise (fırında sebzeli erişte) mutfaksirlari.com'dan; ve onu bugün ilk defa denedim.

Haydi sağlıklı ve lezzetli bir menüye doğru marş marş!


Azmin zaferi: Browni dediğin böyle olur şekerim!

Mutfağımı adeta bir laboratuvar ortamına çevirerek defalarca başarısızlıkla sonuçlanan browni yapma girişimlerim mutlu sona ulaştı! Browninin gizli formülünü buldum diyebilirim. Belki bir iki ufak oynamayla daha da güzel olabilir diye düşünüyorum, ama aile meclisinin onayından geçtiğini ve herkesin ağzının suyunu akıttığını söylemeliyim. Aşağıda olması gereken ölçüleri veriyorum. Ben daha az malzeme kullandım aslında ve bu yüzden de hayalimdeki kadar kabarmadı. Doğru miktarlar kullanılırsa daha da hoş bir görüntü elde edilecektir.

Ballı tavuk ve patates salatası

Geçen hafta bayramın ikinci gününde başlayan soğuk algınlığı belirtileri üçüncü günde beni yatağa düşürmeyi başardı. Birkaç gün ordan oraya devrilip galon galon su ve bilimum sıvılar içerek -hamile olduğum için hiçbir ilaç alamıyorum- kendimi iyileştirir iyileştirmez yine mutfağa daldım. "Kekevi" sitesinde gördüğüm ballı tavuk tarifi bana çok cazip gelmişti. Yanına da ne zamandır aklımda olan patates salatasını yapmak istiyordum. Ah şu patates olmasa ne yapardık! Veganlar (ekstrem vejetaryenlik diyebiliriz; çünkü kök bitkileri de yemiyorlar) için gerçekten çok üzülüyorum.

Bu sefer lafı fazla uzatmadan geçiyorum tariflere:

Renge bakınız!
BALLI TAVUK
  • 5 adet tavuk pirzolası
  • 1/2 tatlı kaşığı toz zencefil
  • 3 çorba kaşığı bal
  • 1 baş dövülmüş sarımsak
  • 1/4 su bardağı soya sosu
  • 1 çorba kaşığı zeytinyağı 

20 Kasım 2010 Cumartesi

Bayramda fütursuzca yedik!

Benim yaptığıma en benzeyen tavuklu mantarlı krep fotoğrafını google'da buldum.
Bizim eve çok sık misafir gelmez. Gelse bile 1-2 kişiyi geçmez. Genellikle kalabalık aile toplantıları da büyüklerin evinde olur. Ama bu sefer bayramın ikinci günü herkes bizdeydi. Menüde neler mi vardı? Tavuklu mantarlı krep, meksika fasulyeli salata, kereviz salatası, iç baklalı enginar, kıymalı börek (annemden) ve kaymaklı ekmek kadayıfı (kayınvalidemden). Sofradan herkesin tok ve keyifli kalkması işin en güzel tarafı oluyor.

Tariflere geçmeden önce söylemem gereken bir şey var: o kargaşa ve telaşta fotoğraf çekmeyi es geçtik. Dolayısıyla o günün yemeklerine dair elimde resimli bir belge yok ne yazık ki... 

SOFRANIN ASSOLİSTİ KİM?
Bizim sofralarda en kıymetli çeşit her zaman için tatlı oluyor. Hatta -tatlının ne olduğuna da bağlı elbette- tatlı adeta tüm yemeklerin sonundaki mükâfat olarak itibar görüyor. Dolayısıyla ekmek kadayıfının üzerine bir şey yapmak mümkün değildi. :) Yine de ana yemek olarak iddialı ve modern bir tarif sunduğumu söyleyebilirim. Şöyle yapılıyor:

16 Kasım 2010 Salı

Karbonhidrat şenliği

Artık yediklerime her zamankinden çok dikkat etmem gerekiyor malum, ama kek-börek gibi şeyler yapmaktan da kendimi alamıyorum. Çünkü yaparken eğleniyorum. Pişerken çıkardıkları kokuya tapıyorum. Ve en kötüsü, tatlarına bayılıyorum. Bugün de misafir gelecek bahanesiyle kendimi mutfağa attım ve havuçlu cevizli kekle kaşarlı poğaça yaptım. (Bu arada misafirler de gelmedi, bütün o yaramazlıklar ikimize kaldı) Akşam yemeğine ne yaptın derseniz: koca bir hiç! Pişman değilim desem yalan olur. Ama bu son; bundan sonra et ve sebze tariflerine ağırlık vermeye kararlıyım. Bayramda tüm aileyi bizde toplayıp lezzetli ve faydalı bir menü sunmayı düşünüyorum. Aklımda şimdilik tavuklu mantarlı krep ve meksika fasulyeli salata var.

9 Kasım 2010 Salı

"Leziz" bir gün

Bugün bir kez daha anladım ki insanın kendisine vakit ayırması ruhen zindelik sağlıyor. Genellikle evde yalnız olduğum tatil günlerinde bütün gün aylaklık edip günün sonunda "ulan yine bir sürü iş kaldı" derim içimden; tatil keyfi pişmanlıkla harmanlanmış zehre döner adeta. Bugünse -belki havanın aniden bahara dönmesinin de etkisiyle- huzurlu ve hoş bir tatil günü geçirdim. 

BOL PÜF NOKTALI KİŞ TARİFİ
Sabah Yiğit giderken ben de uyandım, yatakta tekrar uyumak için debelenmedim, hemen kalktım. Salonda radyo dinleyip dergi okudum. Mükellefvari bir kahvaltının ardından bebiş dinlesin diye klasik müzik açtım ve mutfakta dünden kalan dağınıklığı topladım. Dün akşam yemek işi için buzluktan pişmiş ıspanak, kıyma ve krema çıkartmıştım. Hedefim ıspanaklı kiş ve biber dolması yapmaktı. Onların yanına bir de süpersonik bir tarhana çorbası...Önce kiş hamurundan başlamak lâzımdı, çünkü hamurunu hazırlayıp dolapta bekletecektim. Bir sürü yerden kiş hamurunun tarifini okudum. Aslında kiş daha önce defalarca yaptığım bir yemek, ama yine de hamurunu tutturması her seferinde zor geliyor. Sonunda şöyle bir malzeme ve ölçü listesinde karar kıldım:
- 2 kaşık tereyağı
- 1/2 bardak sıvı yağ (ben fındık yağı kullanıyorum)
- 1 yumurta
- 1 fiske tuz
- 3 kaşık soğuk su 
 - aldığı kadar un

Eskiden soğuk su yerine yoğurt kullanırdım bu hamuru yaparken. Fakat anladığım kadarıyla hamurunun daha çıtır olması için soğuk ya da buzlu su en iyisiymiş. Bir de kabartma tozu... Ondan da vazgeçtim, çünkü kiş hamurunun kabarması zaten hiç makbul değil; tam tersine kabarmasın diye göbeğinizi çatlatıyorsunuz.

31 Ekim 2010 Pazar

Seni yenicem browni!


İdeal browninin temsili fotoğrafı
Abartısız iki haftadır doğru düzgün bir browni yapmak için çırpınıyorum. Her şey bir gün bir iş arkadaşımın çok güzel browni yaptığını iddia etmesiyle başladı. Test edilip onaylanmış, garantili tarifleri kaçırmamak lâzım. Ben de fırsattan istifade nasıl yapıldığını not ettim ve bir iki gün sonra hemen mutfağa daldım. Tüm malzemelerimi dizdim önüme: şeker, sıvı yağ, süt, kakao (hem de öyle alelade bir kakao değil, Dr. Oetker'in dark kakaosu; tam da arkadaşımın önerdiği gibi), yumurta, un, vanilya ve kabartma tozu.

17 Ekim 2010 Pazar

Karnabahardan püre mi olur demeyin

İnternette yemek tarifi aradıkça çok hoş bloglara ve sitelere rastlıyorum. Tariflere bakıp da yemek yapa yapa artık hangi tarifle uğraşmaya değer, hangisi pratik ve lezzetlidir az çok tahmin edebiliyorum ve çok büyük hayal kırıklıkları da yaşamıyorum. Yine böyle bir tarif geldi sitelerde gezinirken: karnabahar püresi...

Kullanılan malzemelerin hepsi aşağıdaki fotoğrafta var. (Bu hareketli gif'i yapmak için de pek bir uğraştım, aslında içinde 9 farklı fotoğraf saklı)

11 Ekim 2010 Pazartesi

Muhteşem bir ikili: somon balığı ve patates

Bu hafta da izin günlerimden biri hafta içine denk geldi. Evde yalnızdım ve böyle günlerde canım hiçbir şey yapmak istemiyor aslında. Rahatlıkla tüm günümü boş gözlerle televizyon ekranına bakarak geçirebilirim. Genelde de hep yemek programlarına takılıyorum nedense. Bugün de odak noktası yemek yapmak olan bir film izledim. İsmi Julie & Julia . Gerçek bir hikâye anlatılıyor filmde. Julia Child isimli ünlü bir aşçının kariyeriyle, onun ilk kitabındaki 500 küsür tane tarifi bir sene içinde yaparak yaşadıklarını blog'una yazan Julie isimli genç bir kadının hikâyesi eşzamanlı olarak anlatılıyor. Julie iş hayatında çok mutsuz ve onu rahatlatan tek şey yemek yapmak. Bunun üzerine aklına blog yazma fikri geliyor ve Fransız yemekleri yapan Amerikalı aşçı Julia Child'ın tariflerini tek tek denemeye başlıyor. Bu arada başından geçen her şeyi de blog'una aktarıyor. Sonunda da büyük bir hayran kitlesi ediniyor ve kitap yazması için pek çok yayınevinden teklif alıyor. Gerçek bir hikâye olması hoşuma gitti. İnsana motivasyon veriyor.