Alev'in tarif günlüğü

27 Nisan 2015 Pazartesi

Nedir şu lahananın çektiği çile!


Evet, kabul ediyorum, lahana sıcak yemek olarak pişirildiği zaman, yani kapuska haliyle, pek de "ye beni" diyen bir görüntüye sahip değil. Aksine kokusu bile "hmm, şey başka yemek yok muydu ya?" dedirtecek seviyelere inebiliyor çoğu zaman. Kapuskaya bu itici imajını kazandıran ve evlerimize lahana alırken iki kez düşündürten en önemli sebepleri ise, sıkı durun, şimdi açıklıyorum: 1- Lahanayı neredeyse eriyene kadar pişirmek, böylece güzelim sebzenin faydasını da lezzetini de heba etmek 2- Lahanayı pişirirken kötü kokuyu engellemek için tencereye 1 tanecik defne yaprağı ve 1 kaşıkçık sirke koyuvermemek.

Lahanaya karşı senelerdir sürdürülen bu karalama kampanyasına artık bir dur demenin vakti geldi. İşte söylüyorum: aslında lahana lezzetlidir, kapuska nefistir. Okul ve işyeri yemekhanelerinizde, kötü esnaf lokantalarında, hatta kimi zaman kendi evinizde önünüze sunulan o kötü kokulu kapuskaları unutun! Gelin, lahanayı tatsız tuzsuz diyet listelerinin değil, kallavi akşam yemeklerinizin baştacı yapalım.

Orijinalinde parça etle pişirdiğim kapuska tarifime son iki seferdir vejetaryen bir dokunuş yaparak son zamanların "trend" malzemesi kinoayla hazırlıyorum, ve inanın bana şahane oluyor. Bu tarifi deneyin, hem çooook faydalı hem de sebzelerin en hesaplısı olan şu gariban lahanaya bir şans verin.

20 Nisan 2015 Pazartesi

Paketli toz pudinge hayır!

Evde tek bir tencere kirletip kendi pudinginizi yapmak o kadar kolayken nedendir o içeriği meçhul tozları tercih etmek? 
Belli bir süredir paketli ürünlere karşı ciddi anlamda garezim var. Cezbedici ambalajları ve pratik olma iddialarıyla biz tüketicileri ne de güzel kandırmayı başarıyorlar. Sağlığımızı ciddi anlamda tehdit eden bu sinsi dolandırıcılık senaryosunun oyuncuları olmak hiç zor değil. Nitekim -ve ne yazık ki- markete her gittiğimde müşterilerin en yoğun olduğu tarafın abur cubur reyonu olduğuna şahit oluyorum. Sigaraymış, alkolmuş, bunlar faso fiso! En büyük bağımlılığı işte bu abur cuburlar, paketli ürünler yapıyor. İnsanların bunları yedikçe yiyesileri geliyor. O kadar tatlı, o kadar lezzetliler ki artık doğal olan her şeyin tadı yavan gelmeye başlıyor. 
En büyük tehdit ise çocuklara yönelik, çünkü onlar için bu ürünlerin cazibesi hayli yüksek. Ayrıca abur cuburların çeşitliliği, fiyatlarının uygunluğu (dikkat ediyorum genellikle 1 TL civarı oluyor) ve yaşamımızın her alanını istila etmeleri gibi sebeplerden dolayı çocukları bu ürünlerden uzak tutmak artık imkansız bir hal aldı. Ufak yaşta bu aşırı tuzlu veya aşırı şekerli ürünlerin tadına alışan çocuklar bir daha başka şey yemek istemez oluyorlar. Bir anlamda "ağızları körleşiyor". Ebeveynlerse "çocuğum yemeğini yemiyor, bari aç kalmasın" diyerek tekrar tekrar bu ürünlere başvuruyorlar. Sonuçta bu bir kısır döngü halini alıyor; siz aldıkça çocuğunuz yiyor, sonra yedikçe daha çok yemek istiyor ve sizi tekrar -kimi zaman ağlama krizleri eşliğinde- almaya zorluyor. Bu düzene ne kadar direnirseniz direnin ucundan kıyısından sizi de yakalıyor, bu bir gerçek. İleride obezitenin, kalp krizi ve kanser vakalarının ne denli arttığını gördüğümüzde içine düştüğümüz tuzağın farkına varacak mıyız acaba?

İşin en acıklı tarafı, bu bağımlılığın legal bir şekilde, üstelik allanıp pullandırılarak toplumun her kesimine çılgınca pazarlanması gerçeği. Hani "yalan ne kadar büyük olursa inandırıcılığı da o kadar büyük olur" diye bir laf vardır ya burada da benzer bir durum yaşanıyor. O kadar geniş bir kitle bu korkunç senaryonun içinde yer alıyor ki, tablo ne denli korkutucu olursa olsun, her şey son derece "normal" ve "yolunda" gözüküyor, toplumu bu tehlikeye karşı uyaranların sesleri ise sinek vızıltısı kadar cılız kalıyor.

Ben aslında çikolatalı puding tarifi verecektim, nerelere geldik yine! Sözün özü şu: elinizden geldiğince direnin, almayın paketli ürünlerden. Yapabiliyorsanız evde kendiniz yapmaya çalışın, yoksa da yemeyiverin canım, ölmezsiniz ya! Haydi şimdi geçelim her defasında aynı lezzeti yakalayacağınızı garanti ettiğim çikolatalı pudingin tarifine...

8 Nisan 2015 Çarşamba

Biraz da "Britiş" kahvaltısı edelim

 
Türkiye'deki yabancı turist yoğunluklu otellerden birinde kaldıysanız o at maması görünümlü, neden tercih sebebi olabileceği hiçbir şekilde tahmin edilemeyen yulaf lapasına büyük olasılıkla rastlamışsınızdır. Gerçekten de hiç tadına bakma isteği uyandırmaz. "Üstüne para verseler yemem" cinsinden bir kahvaltılıktır. Gerçi şunu belirtmeliyim: Türkler olarak dünya üzerindeki hiçbir kahvaltı çeşidi bizi tatmin edemez, net! Yalnızca kahvaltı soframızla bile dünya mutfağının bir numarası olabilecek kalitedeyken nasıl oluyor da bu kadar az tanınıyoruz, işte o da kesinlikle anlayamadığım bir mevzu.

Türk kahvaltısını hiçbir şeye değişmemekle birlikte değişikliklere son derece açığım, buna yulaf lapası bile dahil -elbette tatlandırılmış ve süslenmiş hali ile. Bildiğim kadarıyla pişirilmiş yulafı en çok Britanya'da tüketiyorlar, adına da "porridge" diyorlar. Tarifim de zaten dünyanın en meşhur İngiliz şefi Jamie Oliver'dan. Jamie'nin çeşit çeşit yulaf lapası hazırladığı videoyu görünce içimden "adam yine yaptı yapacağını, yulaf lapasını bile konuşturdu" dedim. Aralarında en beğendiğim ve hiç vakit kaybetmeden kendim için hazırladığımı sizinle paylaşmak istiyorum, buyrunuz...

Not: Reçeteyi iki kişiye yetecek şekilde ayarladım.

6 Nisan 2015 Pazartesi

Turta hamuruyla kim uğraşır ya?


Gerçekten tam da başlıkta belirttiğim üzere "turta hamurunu hazırlamakla kim uğraşacak ya" diyip canı elmalı turta çekenler için geliyor sıradaki parçamız. Bloglar ve web sitelerindeki tarifler arasında kendimi kaybetmişken buldum bu reçeteyi. "Üşengeç şef"ti blogun ismi yanlış hatırlamıyorsam. Elmaların doğranış şekli hariç (o rendeliyordu, ben minik minik doğradım) sadık kaldım reçetesine. Bir de milföy hamuruyla ilgili birkaç ufak ipucu ekledim yapılışını açıklarken. Milföy, tıpkı bu tarifte olduğu gibi, hayat kurtarıcı bir malzeme, fakat doğru şekilde kullanılması önemli, yoksa istediğiniz o güzel kabarmayı elde edemeyebilirsiniz. 

Not 1: Turtanın üzerine pudra şekeri serpildiğinde elbette çok daha güzel görünüyor. Ben bunu daha sıcakken misafirliğe götürmek için dışarı çıkardığım için façası biraz yamuk. Yenisini yaptığımda söz taze fotoğraf ekleyeceğim.
 
Not 2: Bunu yaptığım gün fotoğrafta görmüş olduğunuz turta tek seferde neredeyse bitmişti. Yani sizin anlayacağınız bu, "sofrada sürünen" tariflerden değil, tecrübeyle sabittir efendim. Afiyetler olsun.

2 Nisan 2015 Perşembe

Kadayıfı tuzla barıştırmak

Kadayıf bize özgü muhteşem bir malzeme, ama ne yazık ki kullanım alanı çok geniş değil, yalnızca tatlılarda ve çoğunlukla da usta ellerde kullanılıyor. Kadayıfın daha fazla eve girmesini belki yalnızca kadayıflı muhallebi tarifi sağlamış olabilir (hazırlanışının kolay olmasından dolayı) -ki dünyada en sevdiğim tatlılardan biridir. Ancak tuzlu bir kadayıflı reçeteye yakın zamana kadar hiç rastlamamıştım. Ta ki Refika Birgül'ün son yemek programında hazırladığı kadayıf mantıyı görene kadar... Oldukça hızlı hazırlanması en cezbedici özelliği. Üstelik son derece lezzetli! Mantı tadına oldukça yakın, ama bir o kadar da hafif, yani mantı gibi mideye oturmuyor. Bir tabak kadayıf mantısını bitirip üstüne rahatlıkla başka bir çeşit yemek yiyebilirsiniz. Fırında 10 dakika gibi çok çok kısa bir sürede piştiğini belirterek tarife geçiyorum.